” Canlı olduklarını biliyorsunuz çünkü sert sert soluk alıyorlar, gürültü yapıyorlar, diğer ineklere tekme atıyorlar ve bütün bunlar zinciri hareket ettiriyor…“— bir mezbaha çalışanının yeminli ifadesinden alıntı
Dave Gifford
Trinity Üniversitesinde öğrenci
Hayvan haklarının bariz şekillerde ihlâl edilmesini ilk elden gözlemlemek için bir mezbahaya gitmem önerildiği zaman bende bazı şüpheler oluşmuştu. Şüphelerim vardı; çünkü bir mezbahanın hayvan hakları tartışmalarında bağlayıcı veya dokunaklı günlük hayat zulüm örneklerinden biri olabileceğini düşünmüyordum. Daha ezoterik, ne bileyim, hatta ahlâksız ya da gaddarca bir şeyden bahsetmem gerektiğini, mesela yavru fokların öldürülmesi gibi bir şeyi yazmam gerektiğini hissediyordum. Çok çok yanılmışım. Bir mezbahada yaşanan şeylerin insanların diğer canlıların etini talep etmesi sebebiyle yaşanıyor olması, herşeyi daha da dokunaklı ve konuyla ilgili bir hâle getiriyor.
Mezbahalarda yaşananlardan kaynaklanan vicdan azabından paçayı kurtarmanın hiçbir uygun yolu yok, aynen yavru foklar meselesinde olduğu gibi. Bir çoğumuz için fokların öldürülerek elde edildiği ürünleri satın almamak – böylece onların ölmelerinden duyulan suçluluk duygusundan uzak durmak mümkünken- insanların çoğu kasıtlı olarak ve düşüncesizce hayatları bir mezbahanın duvarlar ardında yok edilen hayvanların etini yiyor.
Mezbahanın parkında arabamdan dışarı çıktığımda metal yapıdan süzülüp gelen kokular ve sesler gerçekten böyle bir şey yaşamak isteyip istemediğimi düşündürdü bana. Duyularıma çarpan ilk şey hayvanların sesleriydi-yalvarışları değil- küçük bir çiftlikten geçiyor olsaydık duyabileceğimiz türden inek böğürmeleriydi; ama hem hızlı, hem de delirmişçesine bir ses. Amcamın çiftliğinde bir hafta sonu kaldığımda ineklerden biri köpeklerin saldırısına uğramıştı, aynen o ineğin böğürmeleri gibiydi. Gürültüden ayrı olarak ineğin vücudundaki adrenalin salımı sebebiyle hayvanın ağzından salyalar akmıştı, inek öylesine hızla kaçıyordu ki nefes almakta zorluk çekmişti. O an parkta dururken ineklerin sesindeki rahatsızlığı hissedebiliyordum sadece, ama sonra öldürme alanına giden kanalda bekleyen her ineğin amcamın çiftliğinde tanık olduğum aynı semptomları yaşayarak acı çektiğini öğrendim.
Farkına vardığım ikinci şey gene bir sesti. Binaya doğru yürürken boğuk bir vızıldama duydum, bu ses ancak et içindeki kemiği kesen bir testereden gelebilirdi. O an yaşamak üzere olduğum şeye hazır olmadığımı fark ettim. Daha da yakına gidip de birkaç saat boyunca katlanmak zorunda kalacağım koku kombinasyonlarını ilk algıladığım an mide bulantısı ve baş dönmesi noktasına gelmiştim artık: yeni öldürülmüş hayvanın etinden gelen mide bulandırıcı koku öylesine tazeydi ki: sosis ve sucuğun normalde sıcak sıcak pişirildiği yerlerde pek de mide bulandırmayan kokusu… etin o sessiz, soğuk buğusunun kokusu… dondurucu hava depolarında ceset ceset üstüne, sıra sıra, dizi dizi… Hayal gücüm beni görsel anlamda az da olsa hazırlamıştı, ama bütün tesise yayılan o dayanılmaz kokuya kesinlikle hazır değildim.
Tesisin üretim müdürü olan Jerry ile kısa bir tanışmadan sonra kimsenin rehberliği olmaksızın, dilediğim gibi dolaşmak üzere binaya girmeme izin verildi. Turuma “herşeyin başladığı yer”den başladım, yani Jerry’nin sözüyle söylemek gerekirse “öldürme bölmesi”nde.
Öldürme bölmesine kısa ve tünele benzeyen bir holden geçerek girdim ve buranın parçalama istasyonu olduğunu öğrendim. Öldürme bölmesi tek bir odadan oluşuyordu, bu odada birden fazla operasyon yürütülüyordu, oda boyunca yer alan dört istasyondaki altı kasaptan biri ya da ikisi beraber yapıyordu işi. Öldürme bölmesinde ABD Tarım Bakanlığı’ndan gelen bir gözetmen bulunuyor, bu kişinin görevi öldürme bölmesine getirilen her hayvanın parçalarını inceliyordu.
İlk durak öldürme istasyonu. Burası tek bir adam tarafından çalıştırılıyor. Görevi, hayvanları öldürme alanına getirmek, hayvanları orada öldürmek ve parçalama sürecine başlamak. Bu, her hayvan için yaklaşık 10 dakika sürüyor ve hayvanın beklediği bekleme kanalından istasyonu ayıran çelik ve ağır bir kapının açılmasıyla başlıyor. İstasyonda çalışan adam ardında bekleme kanalının hemen yanındaki koridora girerek sıradaki kurbanı elindeki yüksek voltajlı sopayla iterek öldürme alanına getiriyor. Burası operasyonun en çok zaman israf eden tarafı çünkü hayvanlar başlarına ne geleceğini anlıyor ve öldürme alanına girmemek için direniyorlar. Dehşetin fiziksel semptomları, gerçek öldürme alanında ya da bekleme kanalındaki, tek tek her bir hayvanın yüzünde insana acı verecek kadar belirgindi. Hayvanın öldürme alanında bilincini kaybetmeden önce geçirdiği 40 saniye-1 dakika içerisinde dehşet ve korku daha da yoğunlaşıyor. Hayvan kanın kokusunu alabiliyor, kendisinden önce vücudu parçalara ayrılan diğer hayvanları görebiliyor. Hayatının son birkaç saniyesinde hayvan bekleme kanalında mümkün olduğu kadar debeleniyor, tepiniyor. Ölümüne tanık olduğum ineklerin dördü de çaresizce, çıldırmışçasına, patetik bir biçimde tavana doğru sıçramaya çalıştı- çelik bir kapı tarafından bloke edilmemiş tek yön orasıydı. Ölüm, başlarına bastırılarak ateşlenen havalı çivi tabancalarıyla geldi.
Bekleme kanalında…
Tabanca
Tabanca öyle bir biçimde dizayn edilmiş ki çivi asla tabancadan çıkmıyor, sadece hayvanın başına doğru atılıyor ve hayvan yere düşerken görevli adam tarafından geri çekiliyor. Kullanıldığını gördüğüm üç ya da dört seferde tabanca görevini ilk seferde yaptı, ama ineklerden biri çöktükten sonra bayağı bir mücadele etti. Hayvan çöktükten sonra öldürme alanının yan tarafı kaldırılıyor ve hayvanın arka bacağına bir zincir geçiriliyor. Hayvan ardından tek bacağından asılmak üzere havaya kaldırılıyor. O an hayvanın boğazı kesilerek vücudundaki kan dışarı boşaltılıyor. Damarlar zarar gördüğünde öylesine kan fışkırıyor ki kesimden sorumlu olan çalışanlar kenara çekilmeye fırsat bulmadan baştan aşağıya kan içinde kalıyor. Bu kan nehri sadece on beş saniye sürüyor, ardından ilk istasyondaki görevlinin yapması gereken tek şey hayvanın derisini yüzmek, ve hayvanın kafasını koparmak.
İkinci istasyonda kafası koparılan hayvan yere düşürülüyor. Hayvanın vücudu arka tarafından destekleniyor ve dişiyse gövde memelerinden, torbalarından temizleniyor. O an ölümün ilk saniyelerinde vücuttan atılmayan idrar ve dışkı yere dökülüyor. Vücut ardından ortasından yarılıp arka taraf kısmen kenara doğru itiliyor. Ardından arka bacaklara boyunduruk geçiriliyor, vücut yukarı kaldırılıyor, geri kalan kısımlar yol silindiriyle ezilip parçalanıyor. Hayvanın vücudu artık üçüncü istasyondadır. Üçüncü istasyonda hayvanın barsakları çıkarılıyor, ikiye parçalanıyor, böylece etin farklı kısımları oluşturuluyor.
Et parçaları dördüncü ve son istasyonda spreyleniyor ve ağırlığı tartılıyor. Ardından soğutma bölmesine yerleştiriliyor, burada etteki son hayat sıcaklığı da derin dondurucuya hazırlanırken yok olur gidiyor. Soğutma bölmesinden sonra et ana stok alanına götürülüyor, orada bir hafta tutuluyor. Burada et parçalanarak süpermarkette satılan et çeşitlerine dönüştürülüyor, ardından yemek masalarımıza geliyor.
Turumdaki son durak sucuk ve sosis üretim tesisleriydi. Çoğu kez sosiste neler olduğunu bilseydiniz bir daha yemezsiniz denir. Sucuk üretiminde ise bunun on katı geçerli. Hayatımda duyduğum en mide bulandırıcı korku sucuk eti kaynatma tanklarından yükselen kokuydu.
Tesisten ayrıldığımda daha önceki şüphelerimden dolayı utanıyordum, şüpheleri olan herkes herhangi bir mezbahaya gitmeye ya da fabrika çiftliklerinde bir gün geçirmeye davet ediyorum. O zaman kendimizi beslemenin daha iyi bir yolu olması gerektiği ve ahlâk sahibi canlılar olarak alternatif yollar bulmanın görevimiz olduğu gerçeği, herkes için netlik kazanacaktır.
Sitede yer alan “Hayatımı Değiştiren O Gün” adlı yazı da bir mezbaha ziyaretini anlatıyor.
Sitede yer alan ve mezbahalar ilgili yazı ve kaynaklara ulaşmak için:
Çv.Cem
harf hataları var
BeğenBeğen