Angel Flinn
“İster organik ister geleneksel olsun, bütün süt endüstrisi operasyonları, kendini savunmayan milyonlarca dişiye bir anneye yapılabilecek en kötü şeyi yapmak için var sadece”.
– Peaceful Prairie Barınağı
Her yıl mayıs ayında Anneler Günü sadece kendi annelerimizin sevgisini düşünmek için değil, anneliğin özü üzerine düşünmek için; bizim için, kültürümüz için ne anlama geldiğini düşünmek için bir fırsat sunar bize. Ama bizi besleyip büyüten kadınlara kartpostallar, çiçekler, hediyeler ve şiirler verirken, diğer türlerin üyeleri arasındaki derin ve anlamlı ilişkiler söz konusu olduğunda toplumumuzun ikiyüzlü yaklaşımına daha dürüst bir biçimde bakma fırsatını da göz ardı ediyoruz.
İnsanlar anne ve çocuk arasında derin bir bağı olan tek hayvan türü değil. Aslında evrensel olan deneyimlerden birisi bu olabilir- türler arasındaki bütün sınırları aşan bir deneyim. Ama gene de bizden farklı canlılar söz konusu olduğunda, özellikle bu gerçek , davranışımızı değiştirmeyi, mesela hayvan sömürüsünün ürünlerine bağımlı olmaya son vermeyi gerektirdiğinde, bu çok önemli bağla ilgili farkındalığımızı bastırmayı başarıyoruz.
Ekonomik kaynaklar olarak hayvanları kullanıyor olduğumuz gerçeğini hayvanların üreme sistemlerini sömürdüğümüz gerçeğinden ayırmak imkânsız. Ne de olsa, ister büyük ister küçük ölçekte hiçbir hayvan endüstrisi eğer üreme ve doğum döngüleri olmasa var olamazdı. Evcilleştirilmiş hayvanlar anne olduğunda bu hayvanların çocukları başkasına aittir artık, çocuklar doğumdan kısa süre bir sonra annelerinden ayrılmakla kalmazlar, bu annelerin yavrularının gelecekte yaşamaya zorlanacakları şeylere müdahale etme güçleri de yoktur. Bu durum insan kontrolünün baskıcı rejimi altında yaşayan bütün hayvanlar için geçerliyse de (tavuklardan köpeklere dek) bu durum süt endüstrisindeki ineklerin içinde bulunduğu durumdan daha açık ve zulüm dolu değildir.
Süt endüstrisindeki inekler zorla gerçekleştirilen suni dölleme, gebelik ve doğum döngüsünü yaşamak zorunda kalmıyorlar kalmıyorlar sadece, yavruları da hemen onlardan alınıyor (ve çoğu zaman veal adı verilen et üretimi için öldürülüyorlar), kaybettikleri çocuklarını beslemek ve büyütmek için dizayn edilmiş vücut kısımlarının yağmalanmasına da maruz bırakılıyorlar. Dünyanın her yerinde tüketilen süt işte böyle üretiliyor, isterse inekler fabrika çiftçiliğiyle, organik, “insancıl metodlarla”, free-range ile yetiştirilsin.
Süt, ineğin yavrusunu beslemek için üretilir, aynen insan sütünün aynı amaçla üretilmesi gibi. İnsanlar sütten kesildikten sonra da süt tüketen tek hayvan, başka bir türün anne sütünü tüketen tek hayvanız. Toplu halde süt tüketmeye devam etmemizin tek sebebi, aslında aşırı derecede anormal ve barbarca bir pratik olduğunu inkâr etmeye devam ediyor oluşumuz. Ama öyle. Vücutlarımızın zar zor tolere edebildiği bir maddeye duyduğumuz tükenmek bilmez bir iştahı doyurmak amacıyla yarattığımız endüstrinin kurbanları için anormal, barbarca ve trajik.
Peaceful Prairie Barınağı, her yıl milyonlarca ineğin başına gelen bu olayı şöyle anlatıyor:
“Bazıları kendilerine saldıranlara karşı koymaya çalışıyor, bazıları yavrularına kendi vücutlarını siper ediyor, bazıları yavrular götürülürken çıldırarak kamyonetin arkasından koşuyor, bazıları acıyla ağlıyor, bazıları sessiz bir çaresizliğe gömülüyor. Bazıları bakıcılarına güvenerek yerinden ayrılıyor ve geri döndüğünde orayı bomboş buluyor. Hiçbir çeviri gerektirmeyen bir dille yavruları için yalvarıyor hepsi: ağlıyor, böğürüyor, inliyorlar. Bir çok inek günler ve geceler boyu yavrusunu çağırıyor. Bazıları yemeyi içmeyi bırakıyor. Delirmiş gibi yavrularını arıyorlar. Bir çoğu vazgeçmeyi reddediyor ve yavrularını kaybettikleri yere tekrar tekrar dönüyor… Bazıları ise sessiz bir yas içine bırakıyor kendini.”
Dört aylık “veal” danaları kamyonetlere doluşturuluyor, mezbahalara gönderiliyor. Öldürme noktasına alınırken bu yavrular hâlâ annelerini arıyor, çaresizce annelerini varlığına ihtiyaç duyuyor, özellikle de korkunç görüntü ve seslerin, ölüm kokusunun her yanlarını sardığı o an, çaresizlikle, korunmak, teselli edilmek isterken, bu yavruların çoğu katillerini parmaklarını emmeye çalışıyor.”
Bir anneyi çocuğuna bağlayan o güçlü ilişki üzerine düşünürken diğer hayvanları da gerçekte oldukları gibi görmeyi denemek için, birbirleri için ne gibi bir anlamları olduğunu anlamaya gayret etmek için; onların aile üyeleri, en ciddi anlamda ihtiyaç duydukları aile üyeleri için ne anlama geldiklerini anlamak için elimize bir fırsat geçiyor.
Yavrular kendi hayatı için dehşete düştüğü zaman, anneler kendilerinden çalınan yavruları için yas tutarken…
İnsan olmayabilirler- inek, domuz, koyun ya da fil olabilirler… Ama birbirileri için, onlar sadece anne ve çocuklar.
Çev. Cem