“Her ulusun kendini teröre karşı savunma hakkı vardır.”
Eski ABD Başkanı George Bush
Yeni bir iç savaş başlıyor- bedeli ne olursa olsun, hayvanları ve dünyayı sömürmeye ant içenlerle dişi ve tırnağıyla herşeyi öldürmeye ant içenlere direnen eylemciler arasında bir savaş. Uzun süredir devam eden doğaya karşı şirketler savaşına tanık olmakla kalmıyoruz, ayrıca doğamızla ilgili yeni bir sosyal savaşa tanıklık ediyoruz.
“Savaş”; şiddet, nefret, kan, ve diyalog başarısız olduğu zaman ihtilafların artması anlamlarını taşıyor. Hayvan özgürlüğü savaşında iletişimler kopuyor ve sınırlar her iki tarafta da gözlerden kayboluyor. Hükümet ve endüstri eşkiyaları eylemcilere şiddet uyguluyorlar; aynı anda ALF sabotaj eylemleri yürütüyor, SHAC göz dağı verme taktiği kullanıyor ve Animal Rights Militia, The Justice Department ve Revolutinary Cells gibi militan hayvan özgürlüğü grupları hayvanları sömürenlere karşı açıkça şiddet uygulanmasını savunuyorlar.
Hayvanları sömürenlere karşı şiddet içermeyen bir yaklaşım sürdürmenin, aslında, bu insanların kan dökmesini engellemeye yönelik yeterli koşulları yaratmadığını, yaptıkları şeyi tolere etmek olduğunu idrak eden bir grup yeni özgürlük savaşçısı Gandi’yi ve onun şiddet karşıtlığı prensibini hayvan özgürlüğünü “gereken her şekilde” kucaklayan ahlâk-dışı (ahlâksız değil) bir pragmatizmle değiştirdiler.
Anakımın Yanılgıları
ALF, SHAC ve doğrudan eylem taktiklerini eleştiren bir çok kişi, toplumsal değişim hareketlerini mümkün ve etkili yapanın ne olduğunu tam anlamıyorlar. Naif bir insan doğası ve politik mücadele modeline dayanıyorlar, bu modele göre akla dayalı diyaloglar bütün sorunları çözebilir. ”Şiddet her zaman yanlıştır” ve “ALF eylemleri toplumda her seferinde kötü bir şöhrete sebep oluyor” gibi sığ genellemelere baş vuruyorlar ve bu genellemeler tamamen yanlış. Ayrıca, tutarlı bir şekilde, doğrudan eylemleri savunanların saf bir şekilde hayvan özgürlüğünü kazanmak için vandalizmin ve tehdit etmenin yeterli olduğuna inandığını düşünüyorlar.
Modern toplumsal tarihe baktığımızda; sivil itaatsizliğin, mülke zarar vermenin ve şiddetin; Amerikan devrimi, köleliğin kaldırılması, işçi ve ulusal bağımsızlık savaşları, sufraje mücadeleleri ve sivil haklar hareketi için için son derece önemli politik taktikler olduğunu görüyoruz. Benzer şekilde, ALF ve SHAC’in tarihi mekanlara illegal şekilde girme, özgürleştirmeler, mülke zarar verme, kundaklama ve gözdağı verme taktiklerinin bazı operasyonlara son verdiğini, diğerlerini zayıflattığını, başka türlü elde edilmesi imkânsız olan kürk çiftliği, dirikesim laboratuarları ve diğer yerlerdeki görüntülerin ele geçmesini sağladığını görüyoruz. 1980’lerdeki ALF-PETA basın toplantılarının gösterdiği gibi, HLS’te olup bitenlerin ifşa edilmesiyle ve 2003 yazında Bay çevresinde foie gras aşçıbaşılarına ve restaurantlara yapılan saldırılarında ortaya çıkan şudur: dramatik sabotaj ve doğrudan eylem metodları reform kampanyalarının elde edemediği türden bir ilgi çekmektedir. Halk tarafından bilinmenin getirdiği bu değerli fırsatlar kötülük dolu dirikesim endüstri pratiklerini ifşa eder ve hayvanların maruz kaldığı haksızlıklar ve hayvan hakları hakkında önemli bir halk diyaloğu yaratır.
Paul Watson, Rod Coronado ve Kevin Jonas gibi doğrudan eylemi savunan kişiler farklı durumlarda farklı yaklaşımların geçerliliğini kabul ederken, doğrudan eylemleri eleştirenler, çoklu taktiklerin geçerliliğini ve buna duyulan gereksinimi dışlamışlardır, ister legal ister illegal olsun, ya da yer altı ya da yer üstü olsun. Ana akım hareketlerde bulunup da sözünü ettiğimiz olasılıkları dışlayanlar hakikate sadece kendileri sahipmiş ve hangi taktiğin hata yapmadan işe yarayacağını bilebilirlermiş gibi konuşuyorlar.
Eğer amaç başarmaksa, hayvanları savunma hareketi- refahçı, hakçı ve özgürlükçü ayrı sesleri bir arada tutarak- farklı durumların farklı ve belki de birden fazla taktik tipi gerektireceğini kabul eden çok boyutlu ve bağlamcı bir değişiklik modelini kucaklamalıdır. Dogmadan ve prefabrik cevaplardan kaçınan bu yaklaşım şöyle bir soru sorar: spesifik bir durum için hangi taktik ya da hangi taktik kombinasyonları uygundur?
Şiddetten uzak durmak elbette meşrudur, ama eşit derecede doğru olan başka bir şey de şu; bütün şiddet içeren eylemler için ‘meşru değildir’, denemez. Meşr-u müdafaa; gerekli olduğunda, başka birisine güç kullanmanın mantıklı ve kabul edilebilir bir şey olduğunu gösteren bir örnektir. 1974’ten itibaren ALF hayvanları sömürenlere ve onları savunan devlete savaş açtı, ama bu meseleyi başlatan ALF olmadı. ALF hayvanları sömürenlerin uzun süre önce başlattığı bir savaşa girdi, yoksa bu savaşı başlatmadı. Eğer bir taraf diğer bir tarafın başlattığı bir savaşa katılmak zorunda kalırsa, meşr-u müdafaa amacıyla şiddet kullanır, bu yüzden eylemleri de meşrudur. Şiddet uygulayan insan üstünlükçülerine karşı kendilerine savunmayanların temsilcileri olarak hareket eden ALF eylemleri prensipte adildir.
Adil Savaş Savunması
Adil savaş teorisi, Hristiyan filozoflar İsa’nin şiddet karşıtı öğretilerini savaş ve şiddete dayalı toplumsal gerçeklikle bağdaştırmaya çalışması sonucunda doğdu. St. Augustine (354-430) ve St. Aquinas (1225-1274) tarafından geliştirilip Francisco Vitoria (1492-1546) ve Francisco de Suarez (1548-1617) tarafından 16. ve 17. yüzyıllarda daha da netleştirilen adil savaş teorisi, şiddete yönelik bir meseleyi değerlendirmek için iki farklı kriter kullanır. “Savaşma hakkı” (jus ad bellum) savaşa girme koşullarını değerlendirir ve “savaştaki hak” (jus in bellum) ise bir kez başladığında savaşı kızıştırma koşullarına bakar. Jus ad bellum durumuna göre, eğer bir taraf savaşa girerse, şiddet her iki taraf açısından da barışçıl yollar tıkandığında son sığınılacak çare olarak görülmelidir. Jus in bellum durumunda ise şiddet sorunu çözmesi gerektiği kadar kullanılmalı ve aşırıya kaçmamalıdır.
İhtilafa girme koşulları anlamında ALF ve SHAC gibi doğrudan eylem grupları illegal eylemlere, sabotaja ve gözdağı verme taktiklerine başvurmak için güçlü sebeplere sahipler. Geçen yüzyılın refah kampanyalarından sonra artık daha fazla hayvan daha korkunç koşullarda öldürülüyor. Yasaların hayvanları koruduğu noktalarda da bu yasaların zayıf olduğunu, nadiren uygulandığını ve etkisini daha da azaltmak için sürekli yeniden gözden geçirildiğini görüyoruz. Yasal sistemin hayvanları gözden çıkardığı durumlarda, mesela Paul Watson’ın fokları ve balinaları korumak için verdiği mücadelede tanık olduğu gibi, eylemcilerin yasal sistemi kenara itip doğrudan hayvanları sömürenlere baskı uygulamasından başka bir seçenekleri yoktur.
ALF ve SHAC eylemleri ayrıca bir ihtilafı sürdürmeyle ilgili etik sınırlamalarla da uyum halindedir. Bazı insanlar diğer şeylerin yanı sıra meşru olmayan bir şiddete başvurulması sonucunda insanlara da fiziksel şiddet uygulamanın söz konusu olabileceğini söyleyebilirler; ancak, şiddete karşı gruplar olarak (mülke zarar vermeyi ve psikolojik gözdağı vermeyi şiddet olarak tanımlamıyorum), ALF ve SHAC, hayvanları sömürenlere duydukları haklı öfke ne denli büyük olursa olsun, asla insanlara saldırmıyor ve onlara zarar vermiyorlar. Temsil ettikleri hayvanların durumları ortadayken, bu tür doğrudan eylem grupları aşırı güç kullandıkları için eleştirilmemeli, sınırlara riayet ettikleri ve ılımlı bir tarzda hareket ettikleri için takdir edilmeli.
ALF mal ve mülklere saldırıyor, insanlara değil. Dahası, ALF hayvan sömürüsüne doğrudan katılanları hedef alıyor, ve böyle yaparak “masum” olanları ve “savaşmayanları” ayırmış oluyor. Adil savaş kriterine göre, bir savaştaki “sivil kayıplar” kaçınılmazdır, beklenen bir şeydir; ama mücadele edenler bunu mümkün olduğunca azaltmaya çalışmalıdır ki ALF de bunu yapıyor zaten. SHAC ise savaşanların ve savaşmayanların arasındaki çizgiyi bulanıklaştıran farklı bir taktiğe sahip. Doğrudan HLS için çalışmayan ama finansal destek sağlayan ya da temizlik gibi, başka tür hizmetler sağlayan kişilere ya da şirketlere baskı kurarak SHAC HLS ile doğrudan bağlantısı olmayanları meşru hedefler ve taraflar olarak görmektedir.
SHAC’in ev önünde gösteri düzenleme taktiğinin çocuklara zarar verebileceği gerekçesiyle meşru görülmemesi, meselenin özünün kaçırılması demektir. SHAC’ın amacı çocuklarda psikolojik travma yaratmak değil, ama eğer SHAC adil bir savaşta ise, bu travma talihsiz ama kaçınılmaz bir durum olarak görülebilir. SHAC’ı eleştirenler insan çıkarlarını türcü bir şekilde hayvan çıkarlarından üstün tutuyorlar. Ev gösterisinden çocukların göreceği zarar, hayvanların HLS laboratuarlarında yaşadıkları yanında bir hiçtir ve çocuklardaki olası olumsuz etkileri diyalog yöntemiyle hafifletilebilir. SHAC’ı eleştirenler, burjuva çocukların göreceli konforunu hayvanların mutlak ızdırabından, psikolojik keyiflerinin bozulmasını fiziksel acıdan , ve olası bir zararı mutlak bir acıdan ve ölümden daha önemli görüyorlar. Eğer birisi bu “çocuğunuz mu köpeğiniz mi?” durumunda hesap yapacak olsa, muhakkak ki sonuçlar hayvanlardan yana olurdu.
“Şiddet Kullanmamanın” Sınırları
Doğrudan eylemleri eleştirenler şiddet içermeyen yaklaşımların daha büyük bir bağlamda şiddete göz yumup ona katkıda bulunduğunu göremiyorlar. Bir SHAC demosundaki çocuklara alakasızca gösterilen ilgi mesela daha fazla hayvanın ızdırap çekip öleceği anlamına geliyor. Buradaki esas soru birisinin şiddet kullanıp kullanmayacağı değildir, birisinin kaçınılmaz olarak hangi şiddeti destekleyeceğidir? Paul Watson, ” Sea Shepherd: My Fight for Whales and Seals-Sea Shepherd: Balinalar ve Foklar Uğruna Yaptığım Mücadelem” adlı kitabında şöyle yazıyor: “Şiddete tamamen uzak kalmak demek şiddetin insanlara, hayvanlara ve çevreye uygulanmaya devam etmesine izin vermek demektir. İki ucu boklu değnek dedikleri bu işte, eğer kendimiz için şiddetten uzak durursak, o zaman söylemesek bile başkalarına uygulanan şiddete izin vermişiz demektir, o zaman o insanlar direnişle karşılaşana dek kendi meselelerini şiddetle çözmekte özgürdür.” Ingrid Newkirk ise şöyle yazıyor: “Eğer bir toplama kampı veya bir laboratuar yakılırsa, bu şiddettir, ama daha fazla ve daha kötü bir şiddetin devam etmemesi demektir ayrıca…. Tavuk çiftlikleri bugünün toplama kampları değil mi?… onun var olmasını mı suçlayacağız, yoksa yok edilmesini mi suçlayacağız? Hangisi daha şiddet dolu bir dilektir?”
Hayvan hakları eylemciliğinin yeni bir yüzü var artık, hayvanların yoğun ızdırabına uygun yepyeni bir militanlık. Doğrudan eylemciler işe yarayacağı yerde yasal ve şiddetten uzak taktikler seçiyorlar. Ancak ayrıca her insanın merhamete ve sevgiye karşılık vermediğini de anlıyorlar; seçenekler ekonomik, politik ve diğer kurumsal bağlarla ve çıkarlarla belirlendiğini ve sona ermek bilmeyen toplumsal ihtilafların sadece eğitimle ve yasal yollarla çözülemediğini de anlıyorlar.
Eğer hayvan özgürlüğü savaşını kazanmak istiyorsak, hayvanları savunma hareketinin birbiriyle savaşmayı bırakıp saygı duymayı ve şaşırtıcı yaklaşım çeşitlerinden faydalanmasını öğrendikten sonra olacak bu. Geleceğe giden sadece tek bir yol gören durumlarla ilişkimizi kesmeli; mümkün olduğunca çok cephede savaşımızı savaşmamız gerektiğini anlayan, yeraltında ve yer üstünde legal ve illegal taktikler kullanan çoğulcu ve bağlamcı bir yaklaşım edinmeliyiz.
Son olarak, insanlar ve hayvanlara karşı ihtilaf ve şiddet geliştiren dünya görüşlerini, hiyerarşilerini ve anlayışları ortadan kaldıran devrimci bir toplumsal değişime ihtiyacımız var. O zamana dek, bulunduğumuz yerde daha fazla anlayış, saygı ve işbirliği olması için çabalayalım.
Çeviri: Cem
Reblogged this on primivist.
BeğenBeğen