“Hayvan Yemek” : Savaş

 Jonathan Safran FOER
(Bu alıntıyı Fazıl Tar yolladı…selamlar)
“Günümüzde okyanuslarda bulunan tonbalığı, köpekbalığı ve diğer yırtıcı balıkların sayısı elli ila yüz yıl öncekinin sadece onda biridir. Birçok biliminsanı, tüm balık türlerinin elli yıldan önce tümüyle yok olacağını öngürüyor. Buna rağmen balık tutmak, öldürmek ve daha fazla deniz hayvanını yemek için uğraşlar son sürat devam ediyor. Durum öylesine tehlikeli ki British Columbia Üniversitesi Su Ürünleri Merkezi araştırmacıları, “Su ürünü kaynaklarıyla [balık olarak da bilinir] karşılıklı ilişkimiz… soykırım içeren savaşları andırıyor,” iddiasında.
Balıklarla ilişkimizi en doğru biçimde ortaya koyan sözcüğün savaş olduğunu düşünüyorum. Egemen olma hevesimizi, onlara karşı kullanılan teknikleri ve teknolojiyi en iyi ifade eden kelime bu. Hayvan yetiştiriciliği dünyasına ait bildiklerim derinleştikçe, balıkçılığın son elli yıl içerisinde geçirdiği radikal dönüşümlerin çok daha büyük bir şeyin parçası olduğunu anladım. Yediğimiz tüm hayvanlara karşı savaş açtık ya da savaş açılmasına göz yumduk. Yepyeni bir savaş bu, adı da: Sınai hayvancılık.
Tıpkı pornografi gibi sınai hayvancılığın tanımı zor ama teşhisi kolay. Bu, en basit tanımıyla hayvanların -çoğunlukla on binlercesi, hatta yüz binlercesi aynı çatı altında tutulur- genetik yapısıyla oynandığı, hareket alanlarınınkısıtlandığı ve doğal olmayan yemlerle (çeşitli ilaçlar ihtiva eden yemlerle; örneğin, antimikrobiklerle) beslendiği, sanayileşmiş, dar alanda tüksek verime odaklı bir hayvancılık sistemidir. Her yıl dünyada sayısı kabaca 50 milyarı bulan kara hayvanı  sınai çiftliklerde işleniyor. (Balıkların sayımı yapılmıyor.) ABD’de eti yenen veya süt, yumurta üretiminde kullanılan kara hayvanlarının yüzde doksan dokuzu sınai çiftliklerinden geliyor. Yani bugün, önemli istisnalar bulunsa da hayvan yemekten bahsetmek, sınai hayvancılıktan bahsetmek anlamına geliyor.
Sınai hayvancılık, mesleki bir oluşumda ziyade, bir yaklaşım biçimine işaret eder: Üretim bedellerini olası en düşük düzeye çek ve çevresel hasar, insan sağlığı ve hayvan ıstırabı gibi bedelleri sistematik olarak gözardı et v eya “başkasına havale et.” Binlerce yıl boyunca çiftçiler doğanın işleyişinden faydalanmıştı. Oysa sınai hayvancılık doğayı üstesinden gelinmesi gereken bir engel olarak görür.
Endüstriyel balıkçılık tam anlamıyla sınai besicilik kapsamına girmez ancak aynı sınıfta yer alır ve aynı tartışmanın parçası olmalıdır: Her ikisi de hayvan yetiştirmeye vurulmuş aynı darbenin bir parçasıdır. Su ürünü yetiştiriciliğinde (balıkların hapsedilip hasat edildiği çiftlikler) hatta aynı ruhu paylaşan ve en son teknolojilerden faydalanan doğal balık avcılığında en net örneklerine rastlanır.
Günümüzde balıkçılık teknelerinin kaptanları artık Kaptan Ahab’dan çok Kaptan Kirk’e benziyor. Balıkları elektronik cihazlarla dolu bir odadan izliyor ve tüm sürüyü tek seferde yakalamak için en uygun zamanı kolluyorlar. Balıklar kaçtığında kaptanlar yerlerini saptayıp tekrar peşlerine düşüyor. Bu balıkçılar, teknelerine belirli mesafelerdeki balıkları görmekle kalmıyor, GPS monitörlerinin yanı sıra okyanus boyunca yerleştirilmiş “balık çekim cihazları” da kullanıyor. Monitörler, teknelerin kontrol odalarına hem o anda saptanan balık sayısını iletiyor hem de suda yüzen balık çekim cihazlarının tam konumlarını bildiriyor.
Endüstriyel balıkçılığın durumu ayrıntılarıyla değerlendirildiğinde -uzatmalı ağlara tutturulan yıllık 1,4 milyar adet kanca (her birinde yem olarak balık, kalamar veya yunus eti bulunur); sadece bir filo tarafından tek bir türü yakalamak için kullanılan, her biri yaklaşık elli kilometre uzunluğundaki 1200 adet ağ, yalnızca bir teknenin birkaç dakika içerisinde elli ton deniz canlısı kaldırma yetisi- günümüz balıkçılarını balıkçı değil sınai besiciler olarak nitelemek daha yerinde olur.
Savaş teknolojileri, gerçek anlamda ve sistematik biçimde balıkçılıkta kullanılmaktadır. Radar, (bir zamanlar düşman denizaltıları tespit etmek için kullanılan) sesli iskandil, donanma tasarımı navigasyon sistemleri ve yirminci yüzyılın son yılından beridir başvurulan uydu bağlantılı GPS, balıkların, konumlarını belirleyip onlara ulaşma konusunda balıkçılara eşi benzeri görülmemiş olanaklar sağlıyor. Uydudan elde edilen okyanus ısısı verileri, balık sürülerini tespit etmekte kullanılıyor.
Sınai hayvancılığın başarısı, -makarasıyla balık çeken balıkçı, her bir domuzunu tek tek tanıyan domuz yetiştiricisi, yumurtadan çıkan hindi gagalarını seyreden besici gibi- tüketicinin gıda üretimine dair nostaljik imgelerine bağlı çünkü bu imgeler, saygı duyup güvendiğimiz şeyleri temsil ediyor. Yok olmaya direnen bu imgeler aynı zamanda sınai besicilerin en kötü kabusu: Şu anda hayvancılığın yüzde doksan dokuzu olan şeyin, pek uzak olmayan bir geçmişte yüzde birinden azını oluşturduğunu tüm dünyaya hatırlatacak güce sahipler. Kontrolü ele geçirmiş olan sınai hayvancılık etkisiz hale getirilebilir.
Bu değişim nasıl sağlanır? Günümüz et ve deniz ürünleri endüstrisinin ayrıntıları fazla bilinmese de çoğumuz işin özünden haberdarız -en azından bir şeylerin yanlış olduğunu biliyoruz. Ayrıntılar önemli ancak değişime tek başlarına önayak olamayacakları muhtemel. Başka bir şey gerekli.”

“Hayvan Yemek” : Savaş” üzerine bir yorum

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.