KİM KORKAR JERRY VLASAK’TAN?
Dr.Steve Best
Dr. Jerry Vlasak bir çok yönden tanınan bir isim. Los Angeles’te o bir travma cerrahı, militan bir hayvan hakları eylemcisi, dirikesime yönelik ciddi eleştirileri bulunan eski bir dirikesimci, SHAC ve In Defense of Animals gibi grupların bilimsel danışmanı ve Kuzey Amerikan Hayvan Özgürlüğü Basın Odası kurucusu ve sözcüsü.Vlasak ayrıca bir çok başka görevde de bulunmuş; mesela PCRM sözcüsü, Sea Shepherd mürettabıymış zamanında. Vlasak bu “eski” görevlerindeki sürgün konumunu hayvanları “araştırma” adına sömürenlere karşı şiddet kullanmayı hayvan hakları/hayvan özgürlüğü hareketi için meşru bir taktik olarak açık açık savunması sonucu elde etti. Vlasak ayrıca eski bir İngiltere ziyaretçisi. 2004 yılı yaz aylarında ;İngiltere İç İşleri Bakanı David Blunkett, Vlasak ve Pamelyn Ferdin’in ülkeye girişini yasakladı. Blunkett’in bu tavrı Vlasak’ı sıradan bir “mahalli tehdit” konumundan, çok daha tehditkar bir “uluslararası terörist” durumuna yükseltti.
Şiddetin Haklılığı
Vlasak şiddet kullanmayı iki açıdan savundu. Ahlaki anlamda, Vlasak; tehdit etmekten haneye tecavüze, sabotajdan saldırıya ve hatta cinayete dek bütün taktiklerin insanların hayvanları maruz bıraktığı ızdırap karşısında, hayvanları meta olarak tanımlayan ve sömürü sistemlerini besleyen yasal sistemler aracılığıyla hayvanların acılarına son vermenin imkansızlığı yüzünden ve hayvanları bu insanların pençelerinden kurtarmaya yönelik ahlaki zorunluluk karşısında meşru olduğuna inanıyor. Pragmatik anlamda ,Vlasak; şiddet kullanmanın etkili bir göz dağı verme taktiği olacağına ve bir çok insanın hayvanları sömürmesine engel olacağına, bir çok insanın da bu şeytani yola girmeyi düşünmeyi bile istemeyeceğine ikna edeceğine inanıyor.
Her iki argüman da ortaya konulmaları ve karşı argümanlara cevap verebilmeleri anlamında büyük çaba ve ayrıntı istiyor, ama Vlasak bunları dramatik bir şekilde masaya koydu. Uluslararası medyanın ilgisini çekerek, hayvan özgürlüğü davasının, masum hayvanları zalimlerinden ellerinden kurtarmak amacı güden; yer altı, illegal ama tamamen geçerli bir aracı olduğunu gösterdi. Malcolm X siyah özgürlüğün “gereken bütün araçlara başvurarak” kazanılması gerektiğini söylediğinde şiddeti ileriyi düşünerek bir taktik olarak savunmuyor, aslında siyah insanlara polislerin onların insan haklarını korumaktan çok bu hakları ihlal edeceği bir konum içerisinde meşru müdafaa hakkını saklı tutuyordu.
Aynen Vlasak hayvan özgürlüğünün gereken bütün araçları kullanarak kazanılması gerektiğini söylerken hayvanların meşru müdafaa hakkından söz ediyor. Hayvanlar kendilerini savunamayacağı için (elbette eğiticilerini hak ettikleri şekilde öldüren filler ve kaplanlar hariç) insanlar hayvanlar adına hareket etmek zorunda. Ve eğer bir hayvanı saldırıdan kurtarmak için şiddete başvurmak gerekiyorsa o zaman hayvanların meşru müdafaa hakkı için şiddet kullanmak meşru bir araçtır. İstersek buna “genişletilmiş meşru müdafaa “ diyebiliriz; çünkü insanlar kendilerine zulmedenleri öldüremeyecek ya da kendilerini savunamayacak denli yaralanmış ve baskı altına alınmış hayvanlar adına eylemlerde bulunuyorlar.
Genişletilmiş meşru müdafaa dediğim şey aslında California’daki ve diğer eyaletlerdeki ceza kanunları yürütmeliğini yansıtıyor, buna “gereklilik müdafaası” deniyor. Sanık birisine daha büyük bir zarar verilmesini önlemek için illegal bir eyleme başvurulduğuna inanıyorsa, ve söz konusu zararın yasayı çiğnemekten daha acil olduğuna inanıyorsa, ve eğer bu eyleme başvurulmazsa söz konusu zararın meydana gelmesi kesinse bu müdafaayı öne sürebilir. Tabii ki gereklilik müdafaası etik olmayan ve haksız şiddet eylemlerini savunmak için de kullanılabilir, ama hukuk ve etik prensipleri her zaman birbirine denk gelmezler, sivil itaatsizlik, sabotaj ve hatta şiddet kullanmanın bir çok olayda akla uygun bir sebebi olabilir.
Vlasak insan toplumunda şiddetin daha büyük bir şiddeti önleme aracı ya da meşru müdafaa aracı olduğu durumları kullanıyor. Vlasak hayvanları savunmak için benzeri argümanlara başvurulmamasının net bir türcülük olduğunu söylüyor, bu mantıki sonuca hayvan hakları hareketindeki bir çok insanın yapamayacağı ya da yapmayacağı bir şekilde ulaşıyor. Türcülüğün sınırlarından mantığın ayrı tuttuğu şeyi ya da bir çok insanın türcülük davranışının sınırlarında bıraktığı şeyi söylüyor. Ayrıca hayvan hakları hareketi içerisinde hayvan özgürlüğü mücadelelerini geçmiş insan özgürlüğü mücadelelerinin geniş bağlamı içerisine yerleştirebilme kabiliyeti açısından da benzersiz bir özellik taşıyor. Mal ve mülke yönelik saldırıları kınayan ama hayvanlara yapılan şiddeti destekleyenlerin iki yüzlülüğünün altını çiziyor. İnsanların 30 sene içerisinde tek bir insanı bile incitmemesine rağmen ALF’i terörist diye damgalarken hayvanları sömürenlerin hayvanlara yaptığı şeyleri, hatta eylemcilere zarar verip öldürdükleri örnekleri de görmezden geldiğini ortaya koyuyor.
Vlasak’ı (Paul Watson, Rod Coronado, Kevin Jonas ve diğerleri ile beraber) “hayvan hakları hareketinin merhametli olmaktan tehditkar olmaya doğru geçirdiği dönüşümün” bir örneği olarak görebiliriz.Ya da sayıları giderek artan, hayvanları ve dünyayı savunan eylemcilerin sömürücü şirketlere karşı daha militan pozisyonlar ve taktikler almaya zorlandığı gezegen çapında bir ekokrizin kesin bir işareti olarak da görebiliriz.Çünkü bu sömürücüler iktidarlarından vazgeçmeden önce dünyayı yakıp yıkacaklar.
Doktoru Şeytanlaştırmak
Dr. Jerry Vlasak’ın şeytanlaştırılması süreci, 2003 yılı Hayvan Hakları konferansında yaptığı konuşmanın ardından, kendisine sorulan bir soruya verdiği cevabı ile başladı. Bu konferansta söylediği sözleri internet aracılığıyla hayvanlara şiddet uygulamayı savunan ve şiddet üzerindeki tekellerine meydana okunacağı gerçeği karşısında şok geçirenler tarafından her tarafa yayıldı. Hayvan özgürlüğü hedeflerine ulaşmak için şiddet taktikleri kullanmak konusunda ne düşündüğü sorulduğunda Vlasak şöyle bir cevap verdi:
“Bence hareketimizde şiddet kullanmak var. Ve bence etkili bir strateji de olabilir bu. Sadece ahlaken kabul edilebilir olması bir yana bence pragmatik bir bakış açısıyla baktığımızda çok etkin bir şekilde de kullanılabilir.
Mesela; eğer dirikesimciler rutin bir şekilde öldürülüyor olsaydı, bence bu diğer dirikesimcilerin bir an durup ne yaptıklarını düşünmelerine sebep olurdu ve eğer bu dirikesimciler mesela suikast için hedefleniyorlarsa , bence eğer, sıradan birisi değil de ünlü ve bilindik dirikesimciler suikaste uğruyor olsaydı, o zaman o dirikesimciler kadar tanınmış olmayan diğerleri “ben bu işe girmeyeceğim, çünkü bu iş çok tehlikeli, başka işler de yapabilirim, böyle tehlikeli bir işe bulaşmaya gerek yok” diyebilirler. Bence korku ve göz dağı verme faktörü olarak bu etkili bir taktik olurdu.
Hem dirikesim oranlarında ciddi bir düşüş görmek için fazla kişi öldürmeye-suikaste uğratmaya- gerek de yok . Mesela 5, 10, 15 insan karşılığında 1 milyon, 2 milyon, 10 milyon hayvan kurtarabiliriz.
İnsanlar hemen heyecanlanıyorlar, “peki ya bir kundaklama eylemi sırasında ALF kazara birisini öldürecek olursa o zaman ne olur?” diyorlar. Siz de biliyorsunuz ya, bu fikre alışmamız gerek. Bir gün bu olacak, tamam mı? Bir gün olacak.”
Bu sözleri sebebiyle Vlasak’ın kafayı sıyırmış, höyküren muhalifleri Onu hayvan hakları hareketinin Eric Rudolph’u ya da John Brown’ı haline getirdiler. Dikkatlice okunduğunda Vlasak’ın şiddeti savunmadığını, daha büyük bir şiddet düzeyiyle karşılaşmak yerine hayvanları kurtarmak için biraz şiddet kullanmanın ahlaken haklı görülebilecek bir şey olduğunu söylediğini görüyoruz. Vlasak öncelikle önümüze hayali bir senaryo koyuyor, bu senaryoya göre eğer belli sayıda dirikesimci öldürülürse bunun hayvanların yararına olacağı, bir çok dirikesimcinin hayvanlar üzerinde yürüttükleri deneyleri sona erdireceği ve bir çok potansiyel dirikesimcinin de başka araştırmalara yöneleceğini söylüyor. Aslında burada Vlasak totolojik bir beyanda bulunuyor, yani 2+2=4’tür diyor.
Dahası, eski insan özgürlüğü mücadelelerine bakarak Vlasak hayvan özgürlüğü hareketinden birisinin eninde sonunda hayvanları sömürenlere karşı şiddete başvuracağını söylüyor. Şu andan yıllar yıllar sonra hayvanları sömürenler hayatları yerine sadece mal ve mülklerine yönelik saldırıların olduğu o güzel zamanları hatırlayabilirler. Hayvan haklarına muhalif olanlar da bunu artık daha sık dile getiriyorlar; çünkü hayvan özgürlüğü mücadelesinin giderek daha militan ve daha sert bir hal aldığını onlar da fark ediyor. O halde sıra Vlasak’a gelince kopan bu gürültünün anlamı ne? Bir dirikesimcinin, bir kürk çiftliği sahibinin, Tüketici Özgürlüğü Merkezi’nden bir şirket pezevenginin ya da hayvan düşmanı sitelerinden birisinin sahibi iğrenç bir yaratığın suikaste kurban gitmesi insanı şok etse de Vlasak olumsuz propagandanın hayvan hakları hareketini yok edeceğini ya da ona leke süreceğini düşünmüyor, bu anlamda Eric Rudoph’un eylemleri ya da Army of God (Tanrı’nın Askerleri) ‘nin diğer üyeleri kürtaj karşıtı hareketin bütünlüğüne ne kadar zarar verdiyse, veyahut Nelson Mandela’nın şiddet yanlısı oluşunun eylemle geçen kariyerinin onun terörist olmaktan özgürlük savaşçısı olmaya geçişine olan etkisi neyse bu da öyle.
Bu iddiaları ortaya koyarak Vlasak muhakkak ki artık ihtilaflı bölgelere girmiş oldu, dirikesimcileri ve diğer tür ayrımcılarını şok etti, öfkelendirdi ve hatta İngiltere’ye girmesi de yasaklandı. Ancak söylediği sözler ABD anayasasının ilk maddesine son derece uygun ve bu sebepten dolayı da anayasanın koruması altında. İlk maddenin özü Vlasak’ın 2003 konferansında yaptığı türden, pek de sevilmeyecek, insanların itiraz edebileceği, hakaret dolu kabul edebileceği konuşmaları ya da sözleri, bildirileri koruma altına almaktır. Herkes, her türden sömürücünün, kendi iğrenç davranış gerekçeleri ya da vicdansız eylemlerini savunduğu sürece, konuşma özgürlüğü hakkını kullanmaya bayıldığını bilir. Eğer Vlasak dirikesimcilere karşı anında insanları provoke edecek şekilde şiddet kullanmayı gerçekten savunsaydı, o zaman yasal çizgiyi geçmiş olurdu. İnsanlara değil ama hayvanlara yönelik şiddeti savunan insanların çıldırmış saptırmalarına rağmen Vlasak bu çizgiyi aslında geçmedi.
Vlasak şiddet kullanımını geçmiş insan özgürlüğü hareketlerinin tarihsel bağlamı içerisinde kullanıyor; bu hareketler bir grubun diğer grubu şiddet kullanarak baskı altına almasına son vermek için şiddet kullanmıştır. ABD Bağımsızlık Savaşı’nı düşünebiliriz burada. İlk söylediklerinin peşinden gelen eleştiri sağanağından sonra Vlasak şunları söyledi:
“Hayvan hakları hareketini bir vakum içerisine koyamazsınız. Onu tarihsel bir bağlam içerisine koymalısınız. Bizler, insan olmayan ve hissetme yeteneğine sahip canlıların kendi iradelerine karşı konularak sömürülmemesi, esir edilmemesi, ve kötü bilim ve çıkar sağlamak amacıyla kimsenin aklının almayacağı bir şekilde işkenceye tabi tutulmaması için savaşıyoruz.
Diğer iğrençlikleri, korkunç bir şiddeti ve masum hayatların yok edilmesini son erdirmek için yapılan diğer tarihi hareketlere baktığımızda, buna Güney Afrika’daki ırk ayrımcılığına karşı yürütülen mücadele, ABD’de siyah kölelerin özgürlüklerine kavuşturulması, yerlilerin kendi kültürlerine sahip çıkma mücadelesi de dahil, şiddet her daim kullanıldı ve bu mücadelelerde kayıplar da verildi. İnsanlar petrol, para ve iktidar gibi tamamen saçma sapan sebepler yüzünden öldürüldü. Eğer ahlaki ve etik bir mücadelede, dünyada en çok ezilen, istismar edilen ve işkenceye uğrayan canlılar uğruna girişilen bu savaşta hiçbir kayıp yaşanmayacağını söylemek benim için tür ayrımcısı bir şekilde davranmak olur. Bunu istemiyorum, bu konuda destek de vermiyorum, ben sadece hayvan hakları hareketinin hırs ve çıkar sağlamak amacıyla hayvanların maruz bırakıldığı terör, istismar ve cinayetlere rağmen dünyanın gördüğü en barış yanlısı, en kendine dikkat eden hareket olduğunu söylüyorum. Eğer şans eseri hayvanlar için savaşanlar tarafından şiddet kulanılacak olursa, ya da kayıplar yaşanırsa bu duruma tarihsel bağlam ve perspektif içerisinde bakılmalı.”
Vlasak bu sözlerini uluslararası medyaya defalarca tekrarladı, şiddetin ahlaken savunulabilir bir taktik olduğu görüşüyle gerçek anlamda şiddet kullanmayı savunan görüşler arasındaki farkı ortaya koydu. 2004 yılı BBC Radio 4’ün Today programında kendisiyle yapılan röportajda Vlasak şunları söyledi:
“Ben şahsen kimsenin öldürülmesini savunmuyorum, önermiyorum, buna göz yummuyorum. Ben hayat kurtaran bir fizisyenim. Bütün günümü insan hayatı kurtararak geçiriyorum. Benim söylediğim şey, tarihsel bağlam içerisinde, şiddetin hayvan haklarını savunanlara karşı kullanıldığı ve hayvanlara karşı kullanıldığı;
bunun da bizim onlara karşı şiddet kullanmamızdan da farklı olmadığıdır. Zulme karşı verilen bütün mücadelelerde, tarihsel olarak baktığımızda, Amerika’daki kölelik günlerinden Güney Afrika’daki ırk ayrımcılığı günlerine dek şiddet gerekli oldu. Ben hayvan hakları mücadelesini tarih içerisinde görülmüş diğer mücadele örneklerinden farklı görmüyorum”
2004 yılı Kasım ayında Avustralya televizyon kanalının kendisiyle yaptığı röportajda Vlasak geri adım atmadı ve programın sunucusuyla arasında şu konuşmalar geçti:
Jenny Brockie: Ne kadar ileriye gitmeye hazırsınız, çünkü galiba 5, 10, 15 kişinin 1 milyon, 2 milyon, 10 milyon hayvanın hayatını kurtaracağını söylemiştiniz .Ayrıca şiddetin ahlaken kabul edilebilecek bir taktik olduğunu ve hayvan özgürlüğü mücadelesinde işe yarayabilecek bir taktik olduğunu da söylediniz. Bu sözlerinizin arkasında mısınız?
Jerry Vlasak: Hepsinin arkasındayım. Eğer tarihsel açıdan bakarsanız, zulme karşı verilmiş bütün mücadelelere bakarsanız, bu ister G.Afrika’daki ırk ayrımı olsun, Amerika’daki kölelik olsun ya da Kuzey İrlanda’da, İrlanda’da, Irak’ta, Vietnam’daki diğer mücadeleler olsun- yani özgürlük talebiyle yapılan bütün mücadelelere bakıldığında şiddete başvurulduğunu görüyoruz. Ve bu arada, onlar her anlamda şiddet kullanıyorlar. Hayvanları yavaş ve işkenceler çektirerek öldürdükleri laboratuarlarda şiddet kullanıyorlar, hayvan haklarını savunanlara karşı da şiddet kullanıyorlar. En azından 12 kişi hayvan istismarcıları tarafından öldürüldü ama bundan bahseden kimse yok.
Jenny Brockie: O halde bir hayvanın hayatını kurtarmak için insan öldürür müsünüz, bunu mu söylüyorsunuz?
Jerry Vlasak: Bunun hiç olmayacağını söylemiyorum.
Jenny Brockie: Önceden söylediğiniz şeye oldukça yakın bir şey söylüyorsunuz.
Jerry Vlasak: Beş suçlu dirikesimcinin hayatına yüz milyonlarca masum hayvanın hayatını kurtarmak için son verilmesini savunur muyum? Evet, savunurum.
Canlı yayında Vlasak ilk söylediği sözler üzerinde kelime oyunu yapmadan konuştu. Ancak önceki röportajlarının aksine burada Vlasak önceden söylediği şeyin tersini söylüyor, ilk kez hayvanları kurtarmak için dirikesimcilerin öldürülmesini savunacağını söylüyor. Belki yanlış konuştu, ya da duruşu daha da netleşiyor. Bu benim bildiğim kadarıyla şiddet yanlılığını gösterdiği tek örnek.
Vlasak, beş milyon masum hayvanın hayatını , hayvanlara işkence edip onları öldürmekten suçlu, çürümüş insanların hayatına tercih ediyor . Bu görüşlerini ifade etmek onun hakkı. Bu bağlam içerisinde bile Vlasak hala daha anayasal haklarının korumasında bulunuyor; çünkü insanları galeyana getirir bir tarzda konuşmuyor. Kişisel ve varsayımsal kelimelerle konuşuyor, insanların dışarı çıkıp dirikesimcileri öldürmesi şeklinde bir açıklama yapmıyor.
Fok Savaşları
2005 yılı Nisan ayında Vlasak, Paul Watson ve Sea Shepherd Conservation Society’nin diğer üyeleriyle beraber fok avcılarıyla karşı karşıya gelmek ve onların 350 bin foku öldürmesine engel olmak için bir araya geldi. Vlasak’ın şiddet üzerine görüşleri öfkeden deliye dönmüş bir fok avcısı tarafından saldırıya uğradığı an teste tabi tutulmuş oldu. Yere devrilip de burnu kanlar içerisinde kaldığında Vlasak saldırıya barışçıl bir şekilde karşı koydu ve tepki vermedi. Şiddet Peygamberi için garip bir davranış.
Kanada Yayın Şirketi (CBC) (Kanada devletinin propaganda aracı ) ile yaptığı bir röportajda ise Vlasak, Prens Edward Adası’nın buzullarından düşmancıl medya ilgisinin sıcak sularına doğru yüzmüş oldu. Fok avcılarının kötülük anlamında dirikesimcilere benzetilip benzetilemeyeceği sorulduğunda Vlasak gözünü kırpmadan “Evet, bence hepsi korkunçlar. Onları durdurmanın bir diğer yolu da şiddet uygulamakla tehdit etmek olurdu ve ben de bu tehdidin arkasında olurdum” dedi.
Foklara yönelik barbarca katliamların sözünü etmek yerine CBC ve Vlasak’ı eleştirenler tahmin edileceği gibi bu sözlerinin deyim yerindeyse üzerine atladılar. Fok avcıları yüz binlerce fok üzerine korkunç bir şiddet uygularken Kanada medyası Vlasak’ı şiddet yanlısı ve aşırı uçlarda bir tip olarak resmetti. Kanada medyasının çoğu gerçekten de fokların katledilmesini “insani” öldürme metodlarının kullanıldığı (mesela bebek fokların derisini hayvanın bilinci yerindeyken ve hayvan canlıyken soymak gibi) saygı değer bir gelenek olduğunu söyleyerek savundu. Sea Shepherd yönetim kuruluna ikiyüzlülük dolu halk baskısı uygulandı ve yönetim kurulu Vlasak’ı görevinden aldı.
Vlasak tartışmalı sözleri karşılığında yüksek bir bedel ödedi ama, bir yandan da provokatif bir duruş sergileme ve tutarlı bir şekilde özgürlük etiği ve politikası mantığı yürütebilme anlamında da tebrik edilmeli. Vlasak’ı hayvan hakları hareketi içerisinde eleştirenler, Vlasakın hayvan hakları hareketine dair yarattığına inandıkları olumsuz imaj sebebiyle dırdır ededursunlar Vlasak bir yandan da büyük bir uluslar arası medya ilgisinin odağı oldu ve böylece de dirikesimin korkunçluğu ve fok katliamları ile ilgili bir çok kitleyi eğitme fırsatını değerlendirme şansını yakaladı. CBC olayında görüldüğü gibi, Vlasak’ın medyanın ilgisini çekmesi demek bu ilginin her zaman hayvanların içinde bulunduğu kötü duruma yönelik olmayacağını, mesela tartışmaya açık sözlerine yönelebileceğini de düşünmemiz gerekiyor. Bu durumda medyanın ilgisini çekmek için provokatif sözlere ve eylemlere ihtiyaç olsa da medya böyle bir durumda hemen konuşmaların, sözlerin ve eylemlerin referanslarına değil konuşan ve eyleme girenlerin kendisine odaklanabilir.
Bu yüzden Vlasak için ortadaki sorun, mesajı hayvan sömürüsü ile bağlantı halinde tutmak, yoksa kendi sözlerinin ne olduğu ile değil; gerçek şiddet ve terörizmin hayvanları sömürenlerden kaynaklandığını, hayvan özgürlükçülerinden kaynaklanmadığını göstermek. Gerçekten de yaptığı her konuşmada Vlasak, hayvan özgürlüğü hareketini şiddet uygulamakla suçlayanlara rağmen bu korkunç iki yüzlülüğü ifşa etmeye çalışıyor, oysa hayvanları sömürenler her yıl dünyayı hayvanların kanıyla yıkıyorlar, hayvan özgürlüğü eylemcilerine saldırıyor ve bazen de onları öldürüyorlar.
İkiyüzlülük Koridorları
Vlasak hayvanları sömürenlerin şiddet kullanmayı tekelleştirme hakkına meydan okuyan sözlerinden dolayı çarmıha gerilirken, içeriği iğrenç şeylerle dolu konuşmalar eğer Sağ’dan geliyorsa hiç fark edilmiyor bile. Sağ, Ward Churcill’in 11 Eylül kurbanlarının birşekilde “küçük Eichmannlar” olduğunu söylemesi üzerine kalp krizi geçirdi, ama Afganistan ve Irak’ta görev yapan üç yıldızlı deniz generali James Mattis açık açık “ aslında Iraklıları öldürmek çok eğlenceli. İnsanları vurmak çok eğlenceli” dediğinde öfke patlaması ya da kovma tehdidi filan yaşanmadı hiç. Gene Bush’un yakın arkadaşı, Ebu Garib ve diğer yerlerde Iraklı tutuklulara uygulanan işkenceleri haklı çıkaran politikaları planlayan Alberto Gonzalez de uluslararası hukuku ve insani politikaları alenen çiğnediği için kovulmamakla kalmadı bir de bunun üstüne general yapıldı.
Peki sağ kanattan yazar Ann Coulter “Timothy McVeigh’le (Oklahoma bombacısı) ilgili tek pişmanlığım onun New York Times Binasına gitmemiş olması “ gibi saçma sapan şeyler söylediğinde neden bu kudurmuş tepkilerden eser okunmuyor ortada? Coulter için “liberal” oldukları sürece insan öldürmekte bir sakınca yok. Ted Nugent’ın 2005 yılı Mart ayı NRS kongresinde söylediği şu sözler için neden tepki gelmedi: “Alamo’yu hatırlayın! Vurun onları!”. Alkış almak için bağırmıştı, “ size ne kadar radikal olduğumu göstermek istiyorum. Araba hırsızlarının ölmesini istiyorum.Tecavüzcülerin ölmesini istiyorum.Hırsızların ölmesini istiyorum.Çocukları taciz edenlerin ölmesini istiyorum. Kötü adamların ölmesini istiyorum. Mahkeme filan yok.Kefalet yok.Erken tahliye yok. Hepsinin ölmesini istiyorum. Elinize bir silah alın ve size saldırırlarsa vurun onları.” Nugent açık açık cinayetten bahsediyor, hem de hiçbir yasal sürece dahil olmaksızın. Hak yok, anayasa, mahkeme sistemi veya adalet filan da yok. Nugent faşist sözleri için bir bedel ödedi mi? Ona destek verenler ondan uzak durmaları için zorlandılar mı? Tabi ki hayır. Nugent toplum tarafından onaylanan hayvan cinayetlerine devam ediyor, oysa Vlasak tür ayrımcısı şiddetin kurallarını ihlal ederek hasta ve yolundan sapmış bir dünyanın aşağılamasıyla karşı karşıya kalıyor.
Nugent gibi geri kafalı insanların şiddete başvurması ayrı bir şey ama son zamanlarda Kongre’de sağ kanat üyelerinden şiddet tehditleri geliyor. Nisan-Mayıs 2005 tarihinde Terri Schiavo’nun (ötenazi istenen bir hasta.Kocası ötenazi yapılmasını isterken ailesi buna karşı çıkıyor, iki taraf arasında yargı yolu açılıyor. Dava 1998’de başlıyor, sonuç koca lehin 2005’te alınıyor, ötenazi yapılıyor) hayatını kurtarma çabalarının sonuç vermemesi üzerine “hayattan yana” muhafazakarlar “eylemci hakimler”e karşı haçlı seferi başlattılar- yani liberal hakimleri kastediyorlardı-soldan aşırı sağa kadar her konuda karar veren kişilerden söz ediyorlardı. 4 Nisan’da Senato’da konuşan Cumhuriyetçi senatör John Cornyn Shiavo meselesinden söz ederek 1 Mart tarihli Anayasa Mahkemesi kararının “eylemci yargı” sonucunda gençler için ölüm cezasını iptal ettiğini söyledi. Ne zaman liberal duyarlılıkları olan bir hakim dinci sağın politik ajandasına uymayan kararlar verirse o zaman” yargıda eylem” söz konusu oluyordu.
2005 yılı Nisan ayında meydana gelen korkunç olayda Chicago ve Atlanta’da 2 hakim vurularak öldürüldü. Senatör John Cornyn bu olayın ardından şunları söyledi: “ burada sebep sonuç ilişkisi var mı bilmiyorum, ama bu ülkede mahkeme şiddeti örnekleri gördüğümü söyleyebilirim. Ve merak ediyorum; bazı durumlarda bazı yerlerde bazı kişilerde hakimlerin politik kararlar verdiği ama halka açıklamadığı durumlar olabilir mi, yani öyle ki , bu durum öyle bir hal alıyor ki, sonunda bazı insanlar şiddete başvuruyor olabilir.Haklı görmesem de bu konuda benzeri fikirlerim var.”
Cornyn alçak sese federal hakimlerin öldürülmesini kınarken diğer taraftan aslında “eylemci” hakimlerin sağ kanatın hedeflerine uymamaları sebebiyle öldürülebileceğini de söylüyor. Bu tehditkar durumdan kısa süre önce bir çok hakim Terri Shiavo’nun hayatını kurtarmaya yönelik bütün yasal başvuruları reddettiğinde House Majority lideri Tom Delay tehditkar bir sesle” bundan sorumlu olanların bedelini ödeyeceği gün de gelecek” demişti.
Ancak Cornyn ve Delay başka bir şekle sokmak isteseler de söyledikleri şeyler homofobi, militarizm, emperyalizm ve silahlara sınırsız bir oradan ulaşma izni ve ölüm cezasının daha geniş bir ölçekte uygulanması gibi “hayattan yana” sağ kanat değerleriyle ve “ana akım” Amerika ile güya bağlantısını kaybetmiş liberal hakimlerin cinayetiyle alakalı hem tehdit cümleleridir, hem de özür beyan eden cümlelerdir. Hepsi de Jerry Vlasak’ın söylediği sözlerden çok daha tehdit dolu sözler. Bu ülkede aşırı sağcı duyguların geçerliliğini düşündüğümüzde Neo Nazilerin, kafayı sıyırmış kürtaj karşıtlarının ve diğer grupların ciddi bir şiddet ve cinayet kaydı olduğunu görüyoruz ve kayıtlara baktığımızda Cornyn ve Delay’in sözlerinin Vlasak’ın söylediği sözlere kıyasla gerçeğe daha yakın olduğunu söyleyebiliriz. Vlasak’ın sözleri insanlara yönelik şiddet kaydı bulunmayan bir yer altı özgürlük hareketine işaret ederken Cornyn ve Delay’in sözünü ettiği ultra sağcılar hem şiddeti övüyor hem de şiddete başvuruyor, patlamayı bekleyen bir bomba gibiler aynen. Eğer birileri kalkıp da onların sözlerinden etkilenerek federal bir hakime suikast düzenlerse, Cornyn ve Delay burada söz konusu cinayetten paylarına düşen sorumluluğu yüklenmek zorunda.
Amacını Aşmış İmtiyazlar
Burada ahlaki öfkemizi perspektif içerisine alalım. Burada hayvanları küçük kafeslere, beton zindanlara tıkıp beyinlerini elektrotlarda işgal edip vücutlarına toksik kimyasal maddeler enjekte eden, onları radyasyonla zehirleyen, kafataslarını pnömatik araçlarla şişiren, cinsel organlarını parçalayan, göz kapaklarını diken vb bir çok şey yapan insanlarla, dirikesimcilere ve bu tür insanlara karşı şiddet kullanmayı tartışan ya da bunu savunan bir hayvan özgürlükçüsü arasındaki farktan bahsediyoruz. Barbarlıkların bir sonu yok, Dr. Mengele’nin kurbanlarına yaptıklarının çok ötesinde bir şeyden söz ediyoruz. Bizler sırf merhametinden sebep nefret ve küçümseme duygusuyla hayat alanlara karşı hayat kurtaran bir travma cerrahından söz ediyoruz. Gerçek terör ya da gerçek terörizm Jerry Vlasak gibi birisinden kaynaklanmaz; kürk çiftlik sahiplerinden, dirikesimcilerden, avcılardan, tuzakçılardan, fok avcılarından, balina avcılarından, fabrika çiftlikleri ve mezbaha sahiplerinden ve sürüp giden hayvan soykırımından akan kanla ve acıyla çıkar elde eden şirketlerden kaynaklanır.
Ne İngiltere ne de ABD’nin Jerry Vlasak’tan korkmak için bir sebebi yok. Bırakın her hayvan sömürücüsü ALF ismini duyup da korkuyla titresin, ama vatandaşların büyük acı ve esaret altında yaşamaya çalışan hayvanları bariyerleri ve güvenlik sistemlerini aşarak kurtarmaya çalışan cesur, kendini davasına adamış ve merhametli bu canlardan korkması için hiçbir sebep yok.
Ama tam tersine, aşırı sağcı ABD hükümeti aşırı sağcı politik grupları “ülke içi terörizm ” listesinden sildi. ALF ve ELF’ten farklı olarak, Army of God (Tanrı’nın Askerleri) gibi gruplar ve milisler insanlar için gerçek bir tehdit, çünkü şiddet ve nefret kayıtları bulunuyor. Bu ülkede bir şirketin çıkarlarını tehdit etmek; Oklahoma City’deki Alfred P Murrah Federal Binası’nı havaya uçurup 168 insanı öldürmekten, 500 kişiyi yaralamaktan; Atlanta Olimpiyatlarına bomba yerleştirerek 1 kişiyi öldürüp 100 kişiyi yaralamaktan; kürtaj yapan doktorları öldürmekten; siyahları, Yahudileri, göçmenleri öldürmekten; antrax, sodyum siyanür bombaları gibi kitle imha silahları, makineleri tüfekler, yüzbinlerce adet cephanelik ve uzaktan kumandalı patlayacılara sahip olmaktan daha ciddi bir tehdit.
Bunların hepsi aşırı sağın suçları, devlet ALF yerine aşırı sağın sayısız kuruluşlarına vatandaşları ve ülke güvenliği için daha az bir tehdit oluşturuyor gözüyle bakıyor. Ama ALF insanları değil, şirketleri tehdit ediyor; bu kafayı sıyırmış toplumda çıkarlar hayattan daha değerli olduğu için ALF ve ELF bir numaralı Halk Düşmanı olarak görülüyor.25 Nisan 2005 tarihli newsday.com sitesinde şöyle bir yazı vardı: “ İç güvenlik birimlerinden gelen bir habere göre ALF El-Kaide’yi desteleyebilecek ülke içi terörizm tehditi yapan gruplar arasında gösteriliyor”. Bu belge saçma sapan bir şey, gerçeklerin saptırılması ve hayal gücünün işi demek bu. ALF’in politik görüşleri Sol anarşist görüşlerden oluşuyor,ve El-Kaide’nin fundamentalist, otoriter ve ataerkil, şiddet yanlısı görüşlerine taban tabana zıt. ALF’in El-Kaide’yle felsefi veya pratik hiçbir bağı yokken ABD’deki aşırı sağcıların ABD hükümetine yönelik şiddet içeren muhalefete ve Amerikalı vatandaşlara karşı terörist saldırılara büyük bir eğilimi var. Dış İlişkiler Konseyi’ne göre;
“El-Kaide ile yurt içi terörist gruplar arasında işlevsel hiçbir bağ yok ,ama bilgi toplayan kuruluşlar Amerikalı aşrı sağcıların ve İslamcı militanların Yahudiler, Masonlar ve diğer grupların dünyayı kontrol etmek istemesiyle alakalı benzer teoriler yaydığını ortaya koydu. Dahası, bazı beyaz sağcılar 11 Eylül eylemlerini alkışladı. Ulusal İttifak adında Batı Virginia’da bulunan Neo Nazi grubunun liderlerinden birisi “ Yahudileri öldürmek için uçakları binalara doğru süren herkese saygım var. Keşke üyelerimizde bunların yarısı kadar cesaret olsa” demiştir.
Medyanın dil hakimiyeti ve tahakkümüyle, halkın genel görüşüyle beraber Sağ ve Şirket Amerikası “terörizm” söylemini ve bunun tanımlarını kontrol ediyor. Görünüşe göre, bu altın standartlar sayesinde devlet şiddeti, şirket şiddeti ve insan türünün hayvanlara karşı yürüttüğü şiddet terörizm tanımından çıkartılıyor, onun yerine mal ve mülkün yok edilmesi, şiddet ve yıkımın belgelenmesi ve diğer hayvan hakları ve çevreci kuruluşların taktikleri –ve genel anlamıyla muhalif duruş- bu tanıma dahil ediliyor. Bir kez güç ve şiddet uygulamaya konulduğunda (dil terörizminin şiddeti ve gücü) şirket-devlet kompleksi o zaman kendi meşruluğuna meydan okuyan herkese uygun baskı ve saldırganlıkla cevap verebilir.
ABD yurttaşlarının karşısındaki, aslında bütün dünyanın karşısındaki en önemli tehdit, gezegen üzerindeki en önde gelen terör tehdidi olan ABD devletidir. Nikaragua’dan Şili’ye, Vietnam’dan Irak’a, İran’dan Endonezya’ya kadar ABD terörist devleti düzinelerce sayıda bağımsız ya da demokratik yöntemle seçilmiş hükümeti devirmiş, sistemli bir şekilde insan haklarını işgal etmiş, bir anda on binlerce insanı katletmiş, faşist hükümetlere ve juntalara yardım ve yataklık etmiş ve mümkün olabilecek her şekilde –ister serbest pazar isterse kurşun aracılığıyla- bütün gezegeni hakimiyeti altına almanın yollarını aramıştır.
Hayvanları sömürmekte çıkarı olanlar için Jerry Vlasak bir tehdittir, aşırı uçta birisidir. Akılcı, adil ve şiddet içermeyen bir dünya için mücadele edenler, en temel hak ve adalet kavramlarına hayvanları da katmak isteyenler için o bir özgürlük savaşçısıdır. Belki yaklaşmakta olan karanlık bir geleceğin kehaneti de olabilir, hayatı ve gezegeni yok etmeye ant içmiş insanlarla onları durdurmak amacında olanlar arasındaki iç savaş, modern özgürlük hareketlerinin bir parçası olan şiddete başvurmak üzere olabilir. Şu ana dek, hayvan özgürlüğü hareketinin John Brown ya da Nat Turner’ları yok, ve bu da sadist insanların hayvanları maruz bıraktığı korkunç şeyleri ve hakiki şiddetin boyutunu bilen, kısıtlanmış eylemciler için önemli bir işaret oluyor.
Çeviri: CemC